24 Ekim 2013 Perşembe

Mendirek


Bostancının Eski Mendireği
1950 ve 60 lı yılların yaz aylarını geçirdiğimiz Bostancı semtinde bir de mendireğimiz vardı. Bugün eski mendireğin bulunduğu yerde yeni ve daha büyük bir mendirek var. 
Son İstanbul ziyaretimde, yeni Bostancı mendireğini ancak şöyle uzaktan görebildim ama ince ayrıntılarına kadar hatırladığım eski Bostancı Mendireğidir.
Mendireğe giriş hemen kıyıda bir tepe üstünden idi.  Güneşten kararmış cildi ile genç bekçisi, özel kayık, motor ve yelkenlerini mendireğe bırakmış olanlara hizmet ederdi. Önceleri sandal ve motor sahibi Rum ve Yahudi ahbaplarımızla sandal gezilerine çıkmaya gelirdik.  Hafta arası sandal ve motorla gezinenler çoğunlukla hanımlar ve çocuklardı. Toprak tepeden iner, bekçinin mendireğe yürüyerek gidip kayığı girişe getirmesini beklerdik. Ondan sonra da aheste aheste kürek çekip Bostancının "Kumru Yuvası" adi ile bilinen kumsala yollanırdık. Aradan bir kaç yıl geçince mendireğe yüzmeye gelen babalarımızın peşine takılmaya başladık. Beton duvara tahta bir merdivenle tırmanır tek sıra dar duvarın üzerinden Mendireğin fenerine doğru dengemizi sağlayarak bazen de el ele yürürdük. Beton duvarın her iki yanında yığılmış koca kayalar bulunurdu ve fenerin bulunduğu uç kısmından genellikle iyi yüzücüler denize atlardı. Buranın müdavimleri de artık kayaların yerini bellemiş, belki de bir kısmını oynatıp nerde ise denize ulaşmayı rahat hale getirmişti. Acemi yüzücüler ve biz gençler baslarda tutunarak, sonra da daha bir cesaretlenerek en kıyıdaki ve Mendireğin adalara bakan yüzünden denize girmeye başlamıştık. Burasını en çok tenha olduğu için seviyorduk. Uzaktan Bostancının iki plajını ve vapur iskelesini göründüğü bu uçtan denize girebilmek, hepimize ayrıcalık sağlıyordu sanki. Üstelik plajlara giriş ücreti ödemeden bu tertemiz kıyıyı kendimize mal etmiştik. Denize girdiğimiz kayalık ucun derince oluşu, kumluk olmadığı gibi, yosunların arasında afacan arkadaşlarımızın elleri ile yengeç tutmuş olmaları da ayrıcalık sağlıyordu hepimize. Derken Mendireğin daha girişine yakın beton küpleri keşfettik. Beton küplerden denize girenler en çok 10-15 yaşındaki çocukları ile yüzmeye gelen bir kaç ev hanimi idi. Her gün görüştüğümüz bu bir avuç Bostancılı, ya gayri Müslim, ya da başka ülkeleri gezmiş görmüş Bostancılı ailelerdi. Mendireğe destek olan beton küpler güneş altında yatıp bronzlaşmaya fazlası ile uygundu. Uçtaki sivri kayalardan ziyade temkinli yüzücülere başka imkânlar tanıyordu. Bayanlar rahatça yayılıp, kitaplarını okuyor, günün geç saatlerine kadar oturup, gelip gecen Ada vapurlarını, kayak yapanları, yelkenleri ile dolaşanları seyrediyorduk. Isındıkça da Marmara'nın serin sularına yosunlu kayalardan tutunarak giriyorduk. Kış aylarında da Mendireği özler, güneşli hafta sonlarında aynı yerlere gelip dolaşır, hasret giderirdik. O zamanlar alelade gibi görünen Mendirek günlerimize geriye baktığımda, farklılığımızı görüyorum: Bir avuç insan sanki her şeye meydan okuyorduk, Vapur ve motorların geçtiği derin sularda korkusuzca yüzüyor, sandal ve motorları, kıyıyı korumak için yapılmış mendireği kendimize mal edip, Bostancının plaj sakinlerine burun kıvırıyorduk sanki. Belki de, farklılığımızın sınırlarını zorluyor, bizim neslin keşfettiği yeni kapıları açıyorduk.