Bostancının Eski Mendireği
1950 ve 60 lı yılların
yaz aylarını geçirdiğimiz Bostancı semtinde bir de mendireğimiz vardı. Bugün
eski mendireğin bulunduğu yerde yeni ve daha büyük bir mendirek var.
Son İstanbul
ziyaretimde, yeni Bostancı mendireğini ancak şöyle uzaktan görebildim ama ince ayrıntılarına
kadar hatırladığım eski Bostancı Mendireğidir.
Mendireğe giriş hemen kıyıda bir tepe üstünden
idi. Güneşten kararmış cildi ile genç bekçisi,
özel kayık, motor ve yelkenlerini mendireğe bırakmış olanlara hizmet ederdi. Önceleri
sandal ve motor sahibi Rum ve Yahudi ahbaplarımızla sandal gezilerine çıkmaya gelirdik. Hafta arası sandal ve motorla
gezinenler çoğunlukla hanımlar ve çocuklardı. Toprak tepeden iner, bekçinin mendireğe
yürüyerek gidip kayığı girişe getirmesini beklerdik. Ondan sonra da aheste
aheste kürek çekip Bostancının "Kumru Yuvası" adi ile bilinen kumsala
yollanırdık. Aradan bir kaç yıl geçince mendireğe yüzmeye gelen babalarımızın
peşine takılmaya başladık. Beton duvara tahta bir merdivenle tırmanır tek sıra
dar duvarın üzerinden Mendireğin fenerine doğru dengemizi sağlayarak bazen de
el ele yürürdük. Beton duvarın her iki yanında yığılmış koca kayalar bulunurdu
ve fenerin bulunduğu uç kısmından genellikle iyi yüzücüler denize atlardı. Buranın
müdavimleri de artık kayaların yerini bellemiş, belki de bir kısmını oynatıp
nerde ise denize ulaşmayı rahat hale getirmişti. Acemi yüzücüler ve biz gençler
baslarda tutunarak, sonra da daha bir cesaretlenerek en kıyıdaki ve Mendireğin
adalara bakan yüzünden denize girmeye başlamıştık. Burasını en çok tenha olduğu
için seviyorduk. Uzaktan Bostancının iki plajını ve vapur iskelesini göründüğü bu uçtan denize girebilmek,
hepimize ayrıcalık sağlıyordu sanki. Üstelik plajlara giriş ücreti ödemeden bu
tertemiz kıyıyı kendimize mal etmiştik. Denize girdiğimiz kayalık ucun derince oluşu,
kumluk olmadığı gibi, yosunların arasında afacan arkadaşlarımızın elleri ile yengeç
tutmuş olmaları da ayrıcalık sağlıyordu hepimize. Derken Mendireğin daha girişine
yakın beton küpleri keşfettik. Beton küplerden denize girenler en çok 10-15 yaşındaki
çocukları ile yüzmeye gelen bir kaç ev hanimi idi. Her gün görüştüğümüz bu bir avuç
Bostancılı, ya gayri Müslim, ya da başka ülkeleri gezmiş görmüş Bostancılı
ailelerdi. Mendireğe destek olan beton küpler güneş altında yatıp bronzlaşmaya fazlası
ile uygundu. Uçtaki sivri kayalardan ziyade temkinli yüzücülere başka imkânlar tanıyordu.
Bayanlar rahatça yayılıp, kitaplarını okuyor, günün geç saatlerine kadar
oturup, gelip gecen Ada vapurlarını, kayak yapanları, yelkenleri ile dolaşanları
seyrediyorduk. Isındıkça da Marmara'nın serin sularına yosunlu kayalardan
tutunarak giriyorduk. Kış aylarında da Mendireği özler, güneşli hafta sonlarında
aynı yerlere gelip dolaşır, hasret giderirdik. O zamanlar alelade gibi görünen
Mendirek günlerimize geriye baktığımda, farklılığımızı görüyorum: Bir avuç
insan sanki her şeye meydan okuyorduk, Vapur ve motorların geçtiği derin
sularda korkusuzca yüzüyor, sandal ve motorları, kıyıyı korumak için yapılmış mendireği
kendimize mal edip, Bostancının plaj sakinlerine burun kıvırıyorduk sanki.
Belki de, farklılığımızın sınırlarını zorluyor, bizim neslin keşfettiği yeni
kapıları açıyorduk.
